Bulgar Askerini Bir Tosla Düşüren Koç

Saffet Ünal’dan yaşanmış bir öykü daha geliyor…
RUMELİ’den SAMSUN’a -4
Balkanlardaki karışıklıklar devam ederken Osmanlı, zamanın güçlü devletlerinin verdiği garantilere güvenerek askerlerinin büyük bir kısmını çekiyor.
Sadece Selanik çevresinde birlikler bırakıyor.
Garantilerin hiçbir işe yaramadığı çok geçmeden anlaşılıyor.
Osmanlı’nın Rumeli adını verdiği topraklar işgale uğruyor.
Tahsin Paşa komutasındaki birlikler teslim oluyor. Askerlerin çoğu katlediliyor.
Kavala çevresi ile birlikte Muratlı köyü de Bulgarların eline geçiyor.
Yağmalar ve talanlar başlıyor.
Önce bahçelere ve tarlalardaki ürünlere el konuluyor. Sonra da hayvanlara…
Ekmekler bile alınıyor evlerden.
Dede Halil’le karısı Hatice bakıyorlar ki karagöz koçları da elden gidecek, saklamaya karar veriyorlar.
Evin arkasındaki dere boyuna bağlıyorlar. Ekmek istemeye gelen iki Bulgar askeri varlığını anladıkları koçu boynuzlarından tutup sürükleyerek evin önüne getiriyorlar.
Koç da kurtulmak için direniyor.
Askerlerden biri elini gevşetince koç bir hamle ile kurtuluyor. Geri birkaç adım atıp olanca hızıyla arkada kalan askere hücum ediyor. Onu bir tosla yere seriyor boylu boyunca…
Diğerine yöneliyor bu kez, ama ne çare üç kurşunla vuruluyor.
Dede Halil’in karısı anneannem Hatice, yaşadıkları bu olayı hiç unutamadı. Mübadele anılarında sözü mutlaka karagöz koçuna getirir; vuruluşuna hüzünlenir, askeri yere serişini ise gururla anlatırdı.

RUMELİ COĞRAFYASINA YOLCULUK (1)

Şimdi ister misiniz sizinle bir yolculuğa çıkalım. Tarihimizden, kültür birikimimizden, folklorumuzdan hareket ederek şöyle bir Balkanlar’a, Rumeli’ye uzanalım;
“Çıkayım gideyim Urumeli’ne
Arzuhal vereyim Beylerbeyi’ne” demişler.
Biz de Meriç nehrini aşıp Kuzey Yunanistan Atlası’nda gezinelim. Burası Makedonya’dır. Burası yalçın dağlarından sellercesine akan dereleriyle, bereketli toprakları, yemyeşil ormanları ve birbirinden güzel şehirleriyle Osmanlı Devleti’ne beş yüz yıl yar olmuş Rumeli coğrafyasıdır…
Rumeli’nde önce, Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey’in oğlu Orhan Bey’i görürsünüz; 1354’te Gelibolu’yu fetheden, Osmanlıları Balkanlar’ın egemeni haline getiren ilk adım… Ardından, Balkanlar’da çok hızlı bir şekilde Osmanlı yayılması başlayacak ve yüz yıl gibi bir sürede Balkanlar’ın fethi tamamlanacaktır.
Rumeli, Anadolu ile beraber, Osmanlı İmparatorluğu’nun iki Beylerbeyliği’nden biri. İkisi bir araya geldikleri zaman, Devlet-i Aliyye’nin temel teşkilat şemasını oluşturuyorlar. Belki ilk duyana garip gelebilir, Rumeli Beylerbeyi Anadolu Beylerbeyliği’nden rütbe, makam ve unvan olarak daha büyük, yani hiyerarşide daha önde yer alıyor. Çünkü Osmanlı Devleti, arkasını Asya’ya ve Doğu’ya, yüzünü Avrupa’ya ve Batı’ya dönmüş bir devlet. O kadar ki Anadolu’ya bile “Diyar-ı Rum” demiş. Avrupa’nın yani Rumeli’nin başlangıcı saymış.
Osmanlı Devleti, Rumeli’yi o kadar benimsemiş ki Selanik’in Şam’dan, Üsküp’ün Bağdat’tan, Filibe’nin Halep’ten bir farkı yok. İşte onun için çıkarlar giderler Urumeli’ne, arzuhal verirler Beylerbeyi’ne…
Rumeli’nde Yaşam
Bugün vatan sınırlarımız içinde olan bazı yerler alınmamışken Rumeli Türk yurduydu. Osmanlı, İstanbul’dan önce fethedip yurt edinmiş Rumeli’yi. Balkanlar’ı Türkleştirmek için Anadolu’dan özellikle Konya ve Karaman yöresinin Türk göçmenlerinden uyumlu aileler getirilerek bu topraklara yerleştirildi. Bu olaya “Şenlendirme” deniliyor. Çok çalışkandı Türk göçmenler. Büyük bir medeniyet yarattılar ve Balkan Yarımadası’nı birbirinden güzel camiler, medreseler, hamamlar, mektepler, çarşılar, köprülerle bezediler. Rumeli, o dönemde belki Anadolu’dan bile daha cazibeli bir diyar idi…
Türkler, Osmanlı halklarından Yunan, Bulgar, Arnavut, Sırp ve Makedon gibi azınlıklarla yüzyıllarca uyum içinde yaşadılar. Rumeli şehirleri çeşitli dillerin ve dinlerin huzur içinde yaşadığı çok renkli bir mozaikti. Halklar birbirinin gelenek ve göreneklerine saygı gösterir, kalem minareli camilerde ve çan kuleli kiliselerde ibadetler özgürce yapılırdı. Yoktu birbirinden farkları. Ne Hasan Rum Yorgi’den, ne de Rıza Efendi Bulgar Zole’den üstündü! Güneşin sofrasına oturmuş renkli bir yelpazeydi onlar.
Müslüman Mahallesi, şehrin üst tarafında kurulmuştu. Her Müslüman Mahallesinde bir fırın ile kalem minareli bir cami karşılardı gelenleri. Evleri sokaktan ayıran insan boyunu aşan kirece boyalı beyaz duvarlar, hem evleri hem içindekileri kale gibi korurdu. Haremlik ve selamlıklı evler, küçük bir kapısı olan bahçe duvarlarıyla birbirinden ayrılır, evin hanımı ferace giymeden bu kapıcıklardan geçerek sokağın bir başından sonuna kadar giderdi. Bu güzel bir dayanışma örneğiydi.
Rum Mahallesi ise aşağıdaydı. Hükümet binası ve resmi yapılar, dükkânlar, lokantalar, oteller hep Rum mahallesinin içindeydi. Trenler buradan kalkar, çınarlı ağaçlı meydanlardaki kahvelerde Türk’ü Rum’u birlikte otururdu. Müslüman evlerinin aksine Rum evleri sokağa bakan iki katlı taş binalardı. İkinci katın balkonlarında ve pencere içlerinde türlü türlü çiçek saksıları dizilir, pencerelerini panjurlar örterdi.
Türkler, rençperlik yapar, bağ bahçe işleriyle ve sürüleriyle uğraşırlardı. Rumeli, tütün yatağıydı. Birinci kaliteden yetişen tütünler, denizler aşırı ülkelere ihraç ediliyordu. Beyler, ağalar hep tütün zenginiydi. Rumlar ise ticaret yapar, resmi kurumlarda çalışırlardı.
Zaman 20. Yüzyılın ilk çeyreğidir ve Rumeli’nde Türk bayrağı dalgalanmaktadır hala…
FİRDEVS TUNCAY

BALCIOĞLU MEHMETALİ AĞA

İbrahim Baltalı yazdı
Balcıoğlu, 1900 yılının ilk yıllarından nerdeyse sonuna kadar Yunanistan’ın Rodop iline bağlı Kurcalı-Likion köyünde yaşamış; mert, astığı astık, kestiği kestik ve başkasından emir almayacak kadar başına buyruk bir insan olduğu her mecliste anlatılan bir insandı.
Abasını hiç giymez, tam aksine hep omuzlarında asılı dolaşırdı. Her gittiği yerde de tesbihini yanından ayırmaz, hani bazı şehir kabadayıları gibi nara atması olmasa da, uzaktan onu görenler saygı gösterirdi. Şöhreti etraf köylere de yayılmış ve onun adının geçtiği yerde, insanlar korkudan olsa gerek susmayı tercih ederlerdi.
Balcıoğlu’nun yaşadığı dönemde köyler arasındaki gençler birbirleriyle hep kavgalıklı idi.Kavganın sebebi ise düğünlerde davul- zurnanın eşliğinde önce sen oynayacaksın, yok önce bizim köylüler oynayacak cinstendi. Bu kavgalarda bazen ağır yaralananlar hatta bazı durumlarda ölenler de olurdu.
Ancak Kurcalıköyü gençleri bunun çaresini bulmuştu. Örneğin komşu köy Evrenköy’debir düğün olacağı zaman önce Balcıoğlu’nun abası köye gönderilir ve bir ağaca asılırdı. Abayı tanıyanlar, “Balcıoğlu da gelmiş.” diyerek gelen gençlere sataşmazlardı. Balcıoğlu, kendisi ortada bulunmasa da onun abasının mevcudiyeti yeterdi.
Balcıoğlu evlendikten sonra Mehmetali isminde bir oğlu oldu. O da babasını aratmayan cinsten bir karaktere sahipti. Küçük baş hayvancılıkla geçimini sağlardı. Koyunları baktığı ağılı köyün hemen çıkışında karaaçların altındaydı. Korkusuz bir insan olduğundan geceleri de orada kalır ve kurtların sürüye zarar vermesini önlerdi. Ona giren çoban bir daha çıkmak istemezdi. Çobanına gözü gibi bakar, kendisi ne yer içerse çobana aynı şeyleri verirdi.
Çalışkan bir insandı. Koyunları sağmak için her gün akşamüzeri köyün içindeki ağıla getirirdi. Hatta bir seferinde koyun sağıldığı esnada bakırın içine pisletince Mehmetaliaga çok sinirlenmiş ve koyunu dört bacağından tutup havaya kaldırıp yere vurmuştu. Koyunun ölüp ölmediği söylenmedi, ancak sürünün oraya buraya kaçıştığını ve bağrışmalar olduğunu anlatanlar olmuştu.
Mehmetali ağa, aynı zamanda hayvan ticaretiyle uğraşıyor kısacası cambazlık yapıyordu. Onu bu özelliğinden dolayı etraf köylerde neredeyse her kes tanıyordu. Keyfine düşkün, yedirmesini içirmesini çok seven bir karaktere sahipti. Sık sık arkadaşlarıyla köy kahvesinde buluşurlar yerler, içerler ve bazen de Şapçı kasabasından davul zurnaları getirtirlerdi. Yiyip içtikleri yer 5-6 masa alacak büyüklüğünde eski bir Anadolu Rummacırınınişlettği yerdi. Kışın odun sobası yandığında borular tavana yakın dirseğe kadar kıpkırmızı olurdu.
İşte gene böyle bir günde Mehmetali Ağa arkadaşlarıyla beraber çok keyifli anlar sürerken birden davul zurna ekibi o mekana girer ve başlarlar çalmaya.
Mehmetali Ağa davul zurna sesini duyar da yerinde durur mu? Arkadaşlarıyla oynamaya kalktığında yer dar olduğundan yanan sobayı mekandan dışarı atarak geniş bir alan açarlar. İşte böyle pratik zekaya sahip bir insanı Mehmetali Ağa.
Bir gün köyün bakkalı Karapaskal Telamu’ya gittiğimde “hoş geldin amcamın oğlu” dedi. Bir anlam çıkaramadım. Bunu bir iki defa tekrarlayınca sebebini sordum. Telamu bana şu çarpıcı vakayı anlattı:
“Rahmetli Mehmetali Ağa, benim babam olan Karapaskal Tanaş’ın hayatını kurtardı. Köyü birgün Yunan İç Savaşı esnasında andartlar (Gerillalar) basmış, değirmeni yakmışlar ve köydeki zengin insanları soruşturmaya başlamışlar. Babam Mehmetali Ağa’yı aramış ve yardım istemiş. Mehmetali Ağa, hayvan arabasını koşmuş, sandığın içine kuru mısır saplarını doldurmuş ve altına da babamı saklamış. Evrenköy üzerindeki Piren bölgesine kaçırmışve böylece hayatını kurtarmış. Bu yüzden ona minnettarız.”
Karapaskal Tanaş’ı köy çocukları olarak bizler de yetiştik. Kendisi çalıştırdığı bakkal dükkanını arkasında kalırdı. Bir diğer oğlu Panayot trafik kazası sonucunda yanarak can vermişti. Son yıllarda artık biraz da bunamaya başlayınca köy çocukları onunla dalga geçer olmuştu. O yıllarda badem satıpyerine helva alınıyordu. Bademleri getiren gençlere Tanaş, “Dök arka tarafa”, der, ancak bunun kontrolünü yapmaz, hemen ödemeyi yapardı. Köyün bazı uyanık çocukları ise sattıkları bademleri arka kapıdan dolaştırarak tekrar Tanaş’a satarlardı. Ancak bu çabuk anlaşılınca Tanaş çok kısa sürede badem alımını durdurmuştu.
Tanaş rahatına ve keyfine düşkün bir insandı. Hemen bakkal dükkanının önünden akan dereye yarım drahmi atar ve çocuklar da bu parayı alabilmek için suya balıklama atlarlardı. O anlarda Tanaş için büyük bir keyifti.
Tanaş, bir gün Şapçı kasabasına giderek kendisine yeni bir ayakkabı satın alır. Ancak ayakkabı ayağını sıkar. Tanaş, bir bıçak yardımıyla bizlerin gözü önünde ayakkabıya bir yarık açarak genişletir. Biz, ayağında doğru dürüst ayakkabı olmayan çocuklar bu olayı hayretler içerisinde izlediğimizi bugünkü gibi hatırlarım.
Mehmetali Ağa, 1974 Kıbrıs olaylarından sonra malını mülkünü satarak Türkiye’ye yerleşti. Yerleşmesine yerleşti, ancak doğduğu köyden hiçbir zaman için kopamadı. Son yıllarda hastalandığında, ilaçlarını buradan gönderdiklerinde, “bana Yunanistan’daki ilaçlardan gönderin, buradakiler fayda etmiyor” diye torunlarına dert yandığı anlatılıyordu. Bunun çaresi ise Yunanistan’dan gönderilen ilaç kutularının içine Türkiye’n alınan ilaçları koymaktı. İşte o zaman bu ilaçlar onun için çok faydalı oluyordu.
İşte bu farklı karaktere sahip Mehmetali Ağa benim anne tarafından dedemdi.

Asya Balsam Kuruldu

Asya Balsam Kuruldu
Samsun’da Asya Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi(Asya Balsam) kuruldu.

Asya Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin kuruluş başvurusu,Samsun Valiliği tarafından resmen onaylandı.Kurucular heyetinde Milli Savunma Üniversitesi’nden Prof. Dr. Bünyamin Kocaoğlu, Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nden Doç Dr. Ufuk Kırbaş ve usta tarihçi Mehmet Köseoğlu gibi isimler yer alıyor.
KURUCULAR LİSTESİNDE DİKKAT ÇEKEN İSİMLER
Ayrıca kurucular heyetinde yapımcı ve yönetmen Metin Edirneli, kadın ve Balkan kuruluşları konusundaki birikimleriyle tanınan Olcay Kınay Yanık, Samsun Mübadele Derneği Başkanı Eğitimci Kadir Tatar gibi isimlerde yer alıyor.
Feride SEZGİN

GENEL KURUL

GENEL KURUL İLANI
Derneğimizin olağan üstü genel kurulu, 27 Mayıs 2023 günü ofisimizin bulunduğu Bahçelievler Mah. Lise Cad. Salih Omurtak Sok. Kardelen Apt. 6/2 İlkadım adresinde saat 14:00’da aşağıdaki gündem ile toplanacaktır. Genel kurul, çoğunluk sağlanamadığı takdirde bu defa 3 Haziran 2023 günü aynı saatte, adreste ve aynı gündemle çoğunluk aranmaksızın tekrar toplanacaktır.
Gündem
Genel Kurul Gündemi:

1- Açılış ve çoğunluk sağlanıp sağlanmadığının tespiti
2- Saygı duruşu ve İstiklal Marşı
3- Divan heyetinin seçimi
4- Dernek başkanının açılış konuşması
5- Faaliyet Raporunun okunarak ibra edilmesi
6- Mali raporun okunarak ibra edilmesi
7- Çeşitli kurum ve kuruluşlarla tüzük kapsamındaki işlerle ilgili sözleşme yapma yetkisinin yönetime verilmesi,
8- Üst kurullar oluşturma ve mevcut kuruluşlara katılma konusunda yönetime yetki verilmesi,
9- Tüzük kapsamındaki işlerle ilgili çalışma grupları oluşturma konusunda yönetime yetki verilmesi,
10- Yurt içindeki çalışmalar için değişik şehirlerde sorumlu atanması için yönetime yetki verilmesi,
11- Tüzük değişikliği konusunda teklif olursa bunların değerlendirilmesi,
12- Görüş ve öneriler,
13- Yeni yönetim kurulunun ve organlarının tespit edilmesi için seçim yapılması

14.BALKAN TARİH KONGRESİ

Uluslararası Balkan tarih Kongreleri, Samsun Mübadele Derneği tarafından, Balkan coğrafyasındaki kadim tarihi, kültürü ve medeniyeti bilimsel metotlarla gündemde tutmak, akademisyenlerin çalışmalarını kamuoyuyla buluşmasını sağlamak ve bu konudaki literatüre katkı sağlamak maksadıyla her yıl geleneksel olarak düzenleniyor. Samsun Mübadele Derneği tarafından 14. kez düzenlenen Uluslararası Balkan Tarih Kongresinin Samsun ayağı büyük bir katılım ve başarıyla tamamlandı.

13. Uluslararası Balkan Tarih Kongresi Makedonya Oturumu Yapıldı

Samsun Mübadele Derneğince düzenlenen “Uluslararası Balkan Tarih Kongresi”nin 13’üncüsü Kuzey Makedonya’nın Gostivar kentinde gerçekleştirdi.

Samsun Mübadele Derneğince düzenlenen “Uluslararası Balkan Tarih Kongresi”nin 13’üncüsü Kuzey Makedonya‘nın Gostivar kentinde gerçekleştirdi.

Karadeniz Rumeli Dernekleri Federasyonundan yapılan açıklamaya göre, Samsun Mübadele Derneği ile Vizyon Üniversitesi iş birliğinde Gostivar kentinde yapılan kongreye 5 ülkeden 30 bilim insanı katılarak bildiri sundu.

Samsun Mübadele Derneği Başkanı Olcay Yanık, kongrenin açılışında, geçen ay Samsun’da düzenlenen kongrenin ikinci ayağının Gostivar kentinde yapıldığını belirterek, “Artık iyice kurumsallaşan Balkan Tarih Kongreleri, Türkiye’nin de içinde bulunduğu Balkan ülkelerinin ortak tarihlerine ışık tutuyor. Geçmişte yaşanan acı ve tatlı olayları bilim süzgecinden geçirip barış ve refah içinde ortak bir gelecek inşa etmeyi amaçlıyoruz.” dedi.

Makedonya Türk Hareket Partisi Genel Başkanı Enes İbrahim ise Türkiye’nin güçlü sivil toplum örgütlerinden olan Samsun Mübadele Derneğinin yaptığı çalışmaları yararlı bulduklarını vurguladı.

Kuzey Makedonya hükümetinin Devlet Bakanı Elvin Hasan da Türkiye’nin kurulduğu günden beri Kuzey Makedonya Cumhuriyeti’nin büyüyüp gelişmesi için çok büyük destek sağladığını ve desteğine devam etiğini dile getirerek, “Ülkedeki Türk ve Müslüman toplumlar, başta Türkler olmak üzere bu desteğin sürmesi için köprü görevi üstlenmekten mutluyuz.” ifadesini kullandı.

Vizyon Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fadıl Hoca ise Balkanlarda Türk varlığının sürmesi için Türkçe’nin yaşatılması gerektiğinin altını çizdi.

Kongrenin Samsun ve Gostivar etaplarında sunulan yetmiş bildirinin akademik kriterlere uygun olarak kitaplaştırılacağı bildirildi.

Kaynak: Anadolu Ajansı

13. Uluslararası Balkan Tarihi Kongresi İlimizde Gerçekleştirildi

Valimiz Sayın Osman Kaymak, 23.11.2019 Cumartesi günü saat 09.30’da 19 Mayıs 1919’un 100. Yılı kapsamında Samsun Mübadele Derneği tarafından Büyükşehir Belediyesi Çok Amaçlı Salonu’nda düzenlenen 13.Uluslararası Balkan Tarihi Kongresi programına katıldı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından Süveyda Çolakoğlu tarafından ‘Geçmişten Günümüze Balkan Ezgileri’ müzik dinletisi sunuldu. Daha sonra Samsun Mübadele Derneği Yönetim Kurulu […]

Samsun’da Mübadiller için 97. Yıl Anması

Lozan Barış Antlaşması’na ek olarak 1923’te imzalanan Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi’nin ardından göç yolunda hayatını kaybeden mübadiller, Samsun’da Karadeniz’e atılan karanfillerle anıldı.

Karadeniz Rumeli Dernekleri Federasyonunca mübadelenin 97’nci yılı dolayısıyla düzenlenen etkinlik kapsamında Yunanistan’dan gelenlerin de katılımıyla mübadiller, Kurtuluş Yolu’nda Bandırma Vapuru’nu simgeleyen ve o dönem Tütün İskelesi olarak bilinen yere inşa edilen iskelede toplandı.

Devamını Oku